© Online Gazete 2023

Loizidou Davası nedir?

Kıbrıs Loizidou Davası, Kıbrıs Sorunu'nun bir yönünü temsil eden ve uluslararası hukuk bağlamında mülkiyet haklarının vurgulandığı önemli bir davadır. Titina Loizidou'nun, Kuzey Kıbrıs'ta yaşadığı mülkiyet hakları ihlal edildiği iddiasıyla Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurması sonucu ortaya çıkmıştır. AİHM, Loizidou lehine karar vermiş ve Türkiye'yi mülkiyet hakkını ihlal etmekle suçlamıştır. Bu dava, uluslararası hukukun devletler arası anlaşmazlıkları çözme ve insan haklarını koruma yeteneğini gösteren önemli bir örnektir.

Kıbrıs sorunu, tarihsel, siyasi ve hukuki karmaşıklığıyla bilinen uluslararası bir anlaşmazlık olarak öne çıkar. Bu sorunun bir yönü, Kıbrıs adasının bölünmesiyle ve bu bölünme sonucu oluşan çatışmalarla yakından ilişkilidir. Loizidou v. Turkey davası da Kıbrıs sorununun bir yönünü temsil eder ve uluslararası hukuk bağlamında mülkiyet haklarının nasıl ele alındığını gösterir.

Kıbrıs Sorunu ve 1974 Olayları

Kıbrıs, coğrafi konumu nedeniyle tarih boyunca birçok medeniyetin etkisi altında kalmış bir ada ülkesidir. Ancak modern Kıbrıs sorunu, 20. yüzyılın ikinci yarısında patlak verdi. Ada, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasının ardından Birleşik Krallık tarafından yönetilmeye başlandı.

Kıbrıs'ın bağımsızlığı 1960 yılında kazanıldı, ancak bu bağımsızlık, adanın iki büyük etnik grubu olan Kıbrıs Türkleri ve Kıbrıs Rumları arasındaki siyasi çekişmelerin başlangıcını işaret etti. Bu çekişmeler, Kıbrıs'ın 1974 yılında askeri müdahale ile yeniden bölünmesine yol açtı.

1974'teki bu müdahale, Türkiye'nin Kıbrıs'ın kuzeyine yönelik bir askeri operasyonu içeriyordu ve bu operasyon sonucunda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edildi. Bu, Kıbrıs'ın fiili olarak ikiye bölünmesine neden oldu ve birçok Kıbrıs Rumunun, özellikle mülkiyet hakları açısından, zorlu bir durumla karşı karşıya kalmasına yol açtı.

Loizidou Davası ve Mülkiyet Hakları

Loizidou v. Turkey davası, Kıbrıs Rum vatandaşı Titina Loizidou'nun yaşadığı bu zorluğun bir örneği olarak öne çıkar. Loizidou, Kıbrıs'ın kuzeyine mülk edinmeye çalışmış ancak Türkiye'nin askeri müdahalesi sonucu bu mülkiyeti kullanamamıştır. Loizidou, mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia ederek Türkiye'yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşıdı.

AİHM, Loizidou'nun lehine karar verdi ve Türkiye'yi mülkiyet hakkını ihlal etmekle suçladı. Mahkeme, Loizidou'ya mülkiyetini geri kazanma veya tazminat alma hakkını tanıdı. Bu karar, mülkiyet haklarının uluslararası hukuk çerçevesinde nasıl ele alındığını gösteren önemli bir örnektir.

Davanın Uluslararası Hukuktaki Önemi

Loizidou davası, uluslararası hukukun devletler arası anlaşmazlıkları nasıl ele alabileceğini gösteren bir örnek sunar. AİHM gibi uluslararası hukuk kurumları, devletler arası anlaşmazlıkları çözme ve insan haklarını koruma konusunda önemli bir rol oynar.

Bu dava aynı zamanda Kıbrıs sorununun karmaşıklığına işaret eder. Kıbrıs sorunu, hem tarihsel hem de siyasi faktörlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmış, birçok uluslararası oyuncunun dahil olduğu karmaşık bir süreci içerir.

Loizidou davası, Kıbrıs sorununun bir yönünü temsil eder ve mülkiyet haklarının uluslararası hukuk bağlamında nasıl ele alındığını gösterir. Bu dava, uluslararası hukukun etkili bir şekilde devletler arası anlaşmazlıkları çözebileceğini ve insan haklarını koruyabileceğini gösteren bir örnek olarak önemlidir.

 

Titina Loizidou 1989 yılında Ankara’ya karşı yaptığı bireysel başvuru ile 1974 harekatından sonra Girne’de bulunan mülklerine el konulmasından ve mallarına ulaşamamasından şikayetçi oldu. Bu durumun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin mülkiyet hakkıyla ilgili maddesini ihlal ettiğini savundu ve tazminat talebinde bulundu. Davaya katılan ve savunma veren Ankara, "kendi yargı organları olan bağımsız devlet statüsündeki KKTC tarafından Kıbrıslı Rumların kuzeyde kalan mallarının kamulaştırıldığını” savundu. Bu nedenle Türkiye'yi sorumlu tutmanın olanaksız olduğunu ileri sürdü.

AİHM Ankara’nın tüm itirazlarını reddetti. Mahkeme davanın esasına ilişkin olarak 1996’da açıkladığı ilk kararda, KKTC'nin uluslararası toplulukta tanınmadığı ve gerçekleştirildiği ileri sürülen kamulaştırmanın hukuki değeri olmadığı sonucuna vardı. Mahkeme, taşınmazların mülkiyet hakkının KKTC’ye geçmediğine ve Loizidou'nun mülkiyet hakkının Türkiye tarafından ihlal edildiğine hükmetti. Mülküne ulaşamadığı için onları kullanması sürekli engellendiğinden dolayı da "devam eden bir hak ihlali” söz konusu olduğunu hükme bağladı.

AİHM davada tazminata ilişkin kararını ise 1998 yılında açıkladı ve Ankara’nın Loizidou’ya yaklaşık 700 bin dolar maddi tazminat ödemesine hükmetti.

Ankara, “Loizidou davası” kararını 1998-2003 yılları arasında “Kıbrıs’taki çözüm sürecini” gerekçe göstererek yerine getirmeyi reddetti. Bu nedenle  700 bin dolarlık tazminata yıllık faiz işletilmeye başlandı. Ancak AKP hükümeti iktidara geldikten sonra, Avrupa Konseyi ve AB ile ilişkileri düzeltme adına tazminat, “bir kereliğine olmak kaydıyla”, 2003 yılında ödendi. Faizle birlikte Strasbourg'da Titina Loizidou’ya 1 milyon dolarlık çek verildi.  

TMK 336 milyon sterlin ödedi

Benzer vakalarla karşılaşmamak için 2005 yılında adanın kuzeyinde Rumlar için TMK kuruldu. Bugüne kadar 7 bin 110 Kıbrıslı Rum TMK’ya başvuruda bulundu. Bu başvurulardan bin 324’ü dostane çözüm yoluyla, 34’ü ise duruşma yoluyla sonuçlandı. Komisyon bugüne kadar başvuran Rumlara yaklaşık 336 milyon sterlin tazminat ödedi. Ayrıca 3 başvuru için iade, 2 başvuru için takas ve tazminat, 7 başvuru için de iade ve tazminat kararı verildi. 

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER