SOL SABİT
SAĞ SABİT
İstanbul
14 Aralık, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    34.06
  • EURO
    37.74
  • ALTIN
    2730.4
  • BIST
    9833.22
  • BTC
    57646.840$

Brezilya’daki Toplumsal Hareket Sendikacılığı’na Bakış

Brezilya’daki Toplumsal Hareket Sendikacılığı’na Bakış
Bu analiz yazısında Brezilya'daki sendikal yaşama ve Brezilya’da sendikacılığın geçmişi irdelenerek, Türkiye ile olan farklar gözetilerek bir karşılaştırma ortaya konulmuştur.
HEPİ HABER ÖZET ALTI

Brezilya sendikacılığın, 20. Yüzyılın yarısına gelmeden yasal bir temel bulduğu ülkedir. Avrupa’dan gelen göçmenler tarafından ülkeye kazandırılan sınıf bilinci birçok askeri darbe tarafından hedef haline getirilmiştir. İlk olarak 1930 yılında iktidarı askeri darbeyle değişen ve 1980’li yıllara kadar demokrasinin sürekli git geller yaşadığı bir ülke olan Brezilya’da sendikalar da askeri rejim tarafından kontrol altına alınmıştır. 1988’de yeni anayasanın gelişimiyle kısmi bağımsızlığını kazanan sendikalar yeni birtakım anlayışlar geliştirerek hem devlet işbirliği yaparken hem de sınıf mücadelesini sürdüren bir hale bürünmüştür. Öyle ki 2003-2011 yılları arasında Brezilya Devlet Başkanlığını yürüten Lula Da Silva eski bir sendika lideridir. Bu çalışmada Brezilya’da sendikacılığın geçmişi irdelenecek ve Türkiye ile olan farklar gözetilerek bir karşılaştırma ortaya konulmuştur.

Utku Bozdağ

Brezilya’da İşçi Hareketleri ve Sendikalar Latin Amerika, askeri diktatörlüklerin uzun yıllar hüküm sürdüğü ve hala demokrasi ile sorunları olan bir coğrafyadır. Bu nedenle, sendikalar ve işçi hareketleri devleti gözetmek durumunda kalmıştır. Bu nedenle, Latin Amerika’da sendikal hareketler, diğer kıtalardakine kıyasla oldukça farklı bir eksende gelişmiştir. Diğer bir ifadeyle işletmelerle toplu pazarlığın yapıldığı ve devletin pek müdahil olmadığı Amerikan sendikacılığı veya Avrupa’da devlet denetiminde ve yüksek sendikalaşma oranlarının gözlemlendiği sendikal hareketlerden farklı olarak ulusalcı ve popülüst söylemlerle iş birliğine gitmiş, Katolisizmin, Sol sendikalarla ciddi bir ilişki geliştirdiği bir Latin Amerikan Sendikacılığı oluşmuştur. Özellikle Brezilya’da, İspanya, Portekiz, Almanya, İtalya vs. gibi Avrupa ülkelerinden göçmener bu süreçte fazlasıyla etkili olmuş, anarşist ve Marksist öğretilerin Latin Amerika’da tanınmasına ve sendikacılığın anarkosendikal, sosyalist, komünist eksende şekillenmesine neden olmuştur.

Brezilya’da işçi hareketleri 1900’lü senelerin ilk yıllarında anarşist hareketler çerçevesinde oluşmaya başlamıştır. Daha sonra 1920’de kurulan Brezilya Komünist Partisi’nin kurulmasıyla anarşist gruplar KP altında birleşmiş ve anarşist ilkelerden uzaklaşmışlardır. Dolayısıyla Brezilya’da sosyalist akımın etkisi artmıştır. Ordunun yönetime el koymasına kadar geçen süreçte büyük oranda korporatist bir yapı gösteren bir sendikal yapı görülmesi sebebiyle Brezilya’da uzun yıllar bağımsız bir işçi hareketi oluşamamıştır. (Topal, 2009: 126).

1970’lerin sonlarında işçi hareketleri Brezilya’da yeniden güç kazanmaya başlamıştır. Sendikal hareketlerin bu dönemdeki ilk başarısı, 1978 senesinde Scania fabrikasında başlayıp diğer fabrikalara sıçrayan, 6 ay boyunca devam eden ve işçilerin yüzde yirmi dört zam almasıyla sonuçlanan eylemlerdir. Bu açıdan Brezilya’da THS’nin ilk ortaya çıkışı 1978 yılı olarak belirtilmektedir (SILVER, 2009: 80-81).

1980’lerde ise sendikaların daha radikal eylemlerde yer aldığı ve işçi sınıfının problemlerinin yanında toplumsal sorunların her birine yönelik reaksiyonlar verdiği bir dönem ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu yıllardaki eylemler beyaz yakalılar, topraksız köylüler vs. gibi çeşitli ücretli çalışanların katılım sağlamasıyla ciddi bir ivme yakalamış ve sermaye gruplarına karşı birçok kazanımlar elde edilmiştir. En başta 1989’da Brezilya tarihinde yapılan en en büyük grev olan, 35 milyon çalışanın katıldığı eylem hareketleri kayda değer örnekler olarak öncü bir dizi rol edinmiştir. (ANTUNES, 2001: 454).

1980’lerden 1990’lara geçen süreçte Brezilya’da sendika ve sendikalı işçi sayısında artış görülmüştür (ANTUNES, 2001: 454). 1984 yılında Brezilya Topraksızlar Hareketi’nin (MST, Movimento dos Trabalhadores Rurais Sem Terra) görülmesiyle bu sürecin en önemli sonuçlarından birisidir. Tarımda makineleşmenin köylüleri topraklarından etmesi ve bu toprakların gerek Brezilyalı gerek Amerikalı iş adamlarınca alınması, yerli halkı örgütlenmeye itmiş, bu süreçte hem orduyla hem de güçlü burjuva sınıfıyla mücadele eden köylüler nihayet emellerine MST ile ulaşmıştır (HARNECKER, 2008: 210). MST dünyadaki en etkili hareketlerden birisi olsa da THS’ye örnek olmak açısından CUT (Central Unica dos Trabalhadores, İşçilerin Birleşik Merkezi) görece daha fazla önem arzetmektedir. Çünkü CUT, topraksız köylülerden daha fazla kesime hitap etmekle kalmamış, sosyal, siyasi ve ekonomik açıdan her konuyla ilgili talepleri dile getirmiştir.

1980 senesinde işçiler tarafından kurulan PT (Brezilya İşçi Partisi, Partido dos Trabalhadores), Brezilya’daki sınıf mücadelesinde CUT ile derin bir ilişki geliştirmiş ve günümüze değin etkili bir siyasi aktör olmuştur.

CUT, yukarıda bahsedilen 1978 yılında Scania Grevler’inde şekillenmeye başlamış ve THS’nin Brezilya’daki var olma sürecine büyük katkıyı veren örgütlerden arasında yer almıştır. CUT, birçok sendikanın aksine kendi tabanınca örgütlenmiş bir sendikadır. Bu nedenle belirli bir önder tarafından sürüklenen bir yapıya sahip değildir. Ayrıca THS’nin gerekliliklerinden olan sosyal, politik ve ekonomik her türlü sorunlara karşı belirli bir tepki mekanizmasına sahiptir. Diğer sendikalara kıyasla farklı kesimlerden ücretli çalışanları içermeyi ve tek örgüt altında birleştirmeyi amaçlamıştır. Olaylara karşı ise devrimci bir duruş sergilemiştir (DAILYKOS, 2011: 4).

1980 senesinde ortaya çıkan PT ile olan ilişkisi nedeniyle sol hareketin Brezilya’da domine edici bir güç olmasına neden olan CUT, korporatist bir çizgiye kaymamak adına istikrarlı bir çalışma yürütmüş ve enformel çalışanları da kapsamıştır (Özuğurlu, 2013: 40). İktidarda olan PT’nin politikalarıyla uzlaşmacı bir tutum sergileyen CUT, tabandan gelen tepkiler nedeniyle son yıllarda muhalif bir tutum sergileyerek partiye olan tepkisini göstermiştir. PT’nin neoliberalizme karşı yetersiz bir tutum sahibi olması ve toprak reformunda başarıya ulaşamaması CUT içindeki muhalefetin ana gerekçeleri olmuştur(Çidamlı, 2013: 21).

1985 yılında askeriye döneminin bitmesiyle seçimler gerçekleştirilmiş ve Tancredo Neves seçimi kazanmasına rağmen, Neves 1 sene sonra öldüğü için yardımcısı Jose Sarney başkanlığa getirildi. Sarney, sendikalara karşı esnek ve barışçıl bir tutum alarak sendikal özgürlüğün yolunu açmış ve devlet kontrolünü azalttı. Bu nedenle Brezilya’da 1988 Anayasası sendikal hakların gelişiminde kritik bir rol oynamıştır(Boito, 1997: 56). Bu düzenlemeler sadece işçilere değil kamu görevlilerine dahi örgütlenmeyi sağlamıştır (Bellamare, 2013; 4).

1990’da yeni Başkan Fernando Collor de Mello olmuş ve neoliberal politikaların uygulanmasına girişmiştir. Çeşitli endüstrilerde özelleştirmelere başlayan Mello, 1992’de bir rüşvet iddiasıyla Parlamento tarafından görevinden çektirilmiştir (Boito, 1997: 59).

1995 yılında başkan olan Henrique Cardoso, sıkı bir neoliberalizm taraftarı olarak petrol, kimya, demiryolları vs. gibi alanlarda ciddi özelleştirme hareketlerine girişmiştir ve neoliberal politikaları gerçek anlamda ilk defa bu denli Brezilya’ya uygulayan başkan olmuştur. Bu uygulamalara karşı gelen hareketleri oldukça baskılayan bu yönetim 1995 senesinde petrol işçileri tarafından başlatılan grevi askerleri yollayarak bitirmiştir (Mahiroğulları, 2017: 92). Cardoso’nun özelleştirme ekseninde kendine yer edinen neoliberal yaklaşımı ciddi eleştirileri getirmiş ve 1996’da 12 milyon kişinin katılımıyla ortaya çıkan bir genel greve neden olmuştur. Bu greve İşçi Partisi, CUT ve hatta hükümet yanlısı olan FS dahi yer almıştır (Boito vd, 2015: 3).

2002’de, sosyalist kanattan gelen ve eski bir sendika başkanı olan Lula da Silva Ekim başkanlığıa seçilmiştir. Lula, geçmişine karşın ülkedeki yabancı sermayeyi kaçırmamak, ülkenin gidişatında yaşanacak ani kamulaştırma veya diğer ülkeleri hoşnutsuz edecek uygulamalardan kaçınmak adına neoliberal politikaları devam ettirmiş, ancak bu süreçte birçok reform uygulayarak mevcut sistemi düzeltme işlemine girişmiştir. Bu tarz bir uygulamanın devam edeceğini de zaten seçim öncesi “Brezilya Halkına Mektup” isimli bir bildiri ile seçilmesi halinde mevcut hükümetin ekonomik taahhütlerini devam ettireceğini ve yabancı sermayeyi Brezilya’da tutabilmek için mevcut sistemle ciddi çatışmalara girmeyeceğini bildirimiştir (Savran, 2006: 128). Böylece, Cardoso Hükümeti tarafından uygulanan neoliberal politikaların tamamen devam edeceğini yönelik bir anlayış oluşsa da, Lula buna karşın birçok reformun uygulayacısı olarak hem neoliberal politikaları sürdürmüş hem de sosyal adaleti sağlama adına önlemler almıştır.

Lula’nın hükümetince sendika merkezleri bazı kamu kurumlarında temsil edilmeye başlanmış, bu ise ülkede asgari ücret tartışmalarında üçlü bir tartışma ortamının oluşmasını sağlamıştur(Moreno ve diğerleri, 2008: 69). Bu süreçte kabineden yedi tane sendika kökenli bakanın olması ise sendikal hareketin gelişiminde önemli bir yer edinmiştir.

Boito’ya göre, Lula yönetimi, kendinden önceki hükümetlerden farklı olarak saf bir neoliberalizm uygulamak yerine devlet mekanizmasını istihdam artırmaya, ekonomik büyüme sağlama, sosyal hizmetlerde garantörlük gibi rollere büründürmüş, asgari ücret, dezavantajlı gruplara yardım konularında hem diyalog sağlaması hem de yardımların artışı açısından farklılıklara yol açmıştır. Örneğin, 2003 yılında yüzde 12 civarında seyreden işsizlik, 2013 senedsinde yüzde 5 civarına düşmüştür (Boito vd, 2015: 4).

2006 yılından itibaren aile ve dezevantajlı gruplara yardım, sosyal harcamalarda artış ve istihdamın artışı ile sendikal hareketler devlet mekanizmasında kendine tamamen yer edinmiş ve bu dönemde eylemsel düzeyde görece pasif bir sendikal süreç yaşanmıştır (Galvao, 2014: 32).

Adnan Mahiroğulları, Askeri Darbeler Döneminden Sivil Demokrasi Dönemine Brezilya’da Sendikacılık isimli çalışmasında yukarıda görülen sendikaları siyasi partilerle ilişkileri açısından kısaca şu şekilde açıklamıştır:

  • “CUT, kuruluşunu sağlayan İşçi Partisi’yle yakın ilişkiler içindedir.
  • UGT, Sosyal Demokrat Parti’ye yakındır.
  • CTB, Brezilya Komünist Partisi ve Brezilya Sosyalist Partisi’yle yakın ilişki içindedir.
  • FS, Demokratik İşçi Partisi’ne yakındır.
  • CSB, Brezilya Sosyalist Partisi’ne yakındır.
  • NCST, partiler üstü politika izlemektedir.
  • CONLUTAS, Birleşik Sosyalist İşçi Partisi’yle yakın ilişki içindedir.
  • CGTB, Özgür Vatan Partisi’ne yakındır.”

Lula döneminde belirli bir çerçeveye oturan sendikal ilişkiler, eylemlerinde neredeyse yok olması noktasına gelerek kendini göstermiştir. Ancak Lula’nın halefi olan Dilma Roussef döneminde çok geçmeden aradıklarını bulamayan sendikalar tekrar hareketlenmeye başlamıştır.

Türkiye – Brezilya Sendikacılık Karşılaştırması

Osmanlı’da ilk işçi örgütlenmeleri son dönemlerinde görülmeye başlanmıştır. 19. yüzyıla değin Osmanlı’da herhangi bir fabrika kurulmaması sebebiyle bu yüzyıla kadar işçi sınıfından ve sınıf bilincinden bahsedilememektedir. Sonuç olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun geç kapitalistleşme çabaları, Türkiye Cumhuriyeti’nde gelişen sendikal hareketlere değin periyodun başlangıcı olarak yorumlanmaktadır (Işıklı, 2005: 473).

Cumhuriyet döneminde planlı sanayileşmenin devlet eliyle uygulanmasıyla işçi sınıfına dahil olan çalışan nüfusunda artış yaşanmıştır. İyi olmayan çalışma koşulları ve savaştan yeni çıkmış olan taze Cumhuriyet’in toparlanmaya çalıştığı bir dönemde işçilerin taleplerinde de her ne kadar karşılık alınmasa da olarak yükselmeler başlamıştır. Talepleri karşılıksız kalan işçiler eylemsel faaliyetlerde ve örgütlenmede daha hırslı bir hale bürünmüş ve sınıf bilincini artırma dahil olmak üzere eylemsel faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Hatta 1931 yılında Galata tütün işçileri ve Defterdar tekstil işçilerinin, 1932’de ise İstanbul vapur işçilerinin gerçekleştirdikleri grevler yaşanmıştır (Yavuz, 2011: 173).

Sendikal faaliyetlerin serbest bırakılması, Cumhuriyet Halk Partisi ile Demokrat Parti arasında uzun süre seçim vaadi olarak kullanılmıştır. Böylece nihayetinde 1946 yılında sendikal faaliyetler sayılı değişiklik ile yasal bir düzlem kazansa dahi ilk sendikaların sosyalist örgütler öncülüğünde sahneye çıkışı devlet bürokrasisinde ciddi bir panik yaratmış ve sonuç olarak sendikalar 1947 yılında 1 yıl sonra sıkıyönetim eliyle kapatılmıştır (Makal, 1999).

1960-1980 arasındaki gelişmelerin en somut örnekleri, sendika ve sendikalı işçi sayısının artması ve memurların da örgütlenmesidir (MAHİROĞULLARI, 2001: 169). Bununla beraber grevlerdeki artış, Türkiye İşçi Partisi’nin siyaset sahnesine girmesiyle direk olarak Meclis’e vekil sokması, sol siyasetin yükseldiğine ve işçi sınıfının haklarını savunan örgütlerin artışına ve dolayısıyla Türkiye’de kayda değer anlamda işçi bilincinin geliştiğine dair bulgular sunmaktadır. DİSK’in kurulması ve sonrasında Türkiye sendikacılığında sınıf temelli siyaseti, işçi-işveren çatışması üzerinden kurması bu döneme ilişkin yaşanan bir başka gelişme olarak bahsedilmeye değerdir. Tüm bu gelişmeler Türkiye’de daha da politize olmuş ve militanlaşmış bir işçi sınıfı oluşumuna neden olmuştur.

1980 sonrası beyaz yakalı işçileri artmasıyla toplu mücadele geleneği, bireysel mücadele geleneğine dönüşmeye başlamış 1980’lerde artan özelleştirme, kayıt dışı istihdam ve taşeronlaşma gibi uygulamalar sendikacılığı oldukça zayıflatmıştır (Gezer, 2016: 178). Neo-liberal politikaların artmasıyla kamu hizmetleri başta olmak olmak üzere tüm sektörlerde özelleştirmeler yaşanmıştır. Böylece işçi sınıfı ile arasındaki farkların benzerliklerden daha fazla olduğunu düşünen ve bu nedenle işçi sınıfından daha iyi durumda olduğunu düşündüğü için sendikalaşmaya ve kollektif mücadeleye ihtiyacı olmadığını iddia eden memur sınıfı, her ne kadar sendikalı olma oranları işçilere göre yüksek olsa dahi giderek ekonomik gücünü kaybetmiştir.

Türkiye’de işçi sınıfı, darbeyle gelen askeri yönetimin ilk hedefi olmasıyla beraber çözüm üretememişken Güney Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde neoliberal politikalara karşı alternatif olma umudu taşıyan THS faaliyetleri belirli bir zemine oturtulmaya çalışılıyordu. Bu yeni sendikal anlayış sınıf bilinciyle toplumsal sorunların aynı anda ele alınması ve bağımsız düşünülmemesi gerektiği düşüncesine dayanıyordu. 1990’lara gelindiğinde özellikle Güney Afrika bu yöntemle ırkçılık sorununa karşı ciddi sonuçlar almaya başlamıştı. THS her ne kadar sınıfsal iyileşmeleri ve ırkçılık gibi toplumsal sorunlara çare olmayı hedeflese de yine Güney Afrika örneğine bakıldığında, işçi sınıfının şartlarında beklendiği düzeyde bir etki yaratamamıştır. Bu bağlamda toplumsal sorunlara yönelik kazanımların sınıfsal görece kazanımlardan daha fazla olduğu söylenebilir. Benzer olarak Brezilya’ya baktığımızda beklendiği etkiyi yaratmasa da THS bu coğrafyada bir bilinç oluşturmuş, sonuç olarak 2002-2016 yılları arasında İşçi Partisi iktidarıyla bunun meyvelerini kısmen de olsa elde etmiştir.

Brezilya’da gördüğümüz THS’nin Türkiye’de ortaya çıkmamış olması, yeni bir sendikal tarzın uygulanması için mümkün çevre koşullarının mevcut olmasına karşın Türkiye’de sendikaların pragmatik tutumu, görece zayıflayan sol hareketler ve sınıf bilinci, yasal düzlemde 1980 darbesinin olası bir sendikal örgütlenmeyi oldukça kısıtlaması ve ek olarak Türkiye’ye özgü sosyo-ekonomik, politik faktörler ( Siyasal İslam’ın ve muhafazakarlığın yükselişi, Kürt Sorunu vs.) THS’nin alternatif bir çözüm olarak Türkiye’de görülmesine karşın önemli sorunlar yaratmıştır. Kısaca, Türkiye’de THS’nin oluşması için gerekli olan muhalif tutum ve eleştirel tavır olmamakla beraber sınıfsal örgütlenme bilinci de ülkenin sorunlarına çözüm olacak bir opsiyon olarak görülmemektedir.

 

SONUÇ

Sendikalar, işçileri temsil etmesi bakımından işçi partileriyle beraber en önemli temsil örgütlerinden biridir. Kapitalizmin gelişiminin bir sonucu olarak ortaya çıkan bu örgütlenmeler 1970’lere kadar nispeten iyi bir ivme yakalasa da kapitalizmin kendini sürekli güncellemesiyle gelen değişikliklere karşı genel olarak hazırlıksız yakalanmışlardır. 1980’de dünyada giderek artan neoliberal politikaların getirdiği yeni nesil çalışma ilişkileriyle kapitalizm reforme olma çabalarına girmiştir. Bu dönemde çalışma yaşamında gelişen yeni kavramlardan birisi olarak esnek üretim, sendikaların hala içinden çıkamadıkları bir krize doğru sürüklenmelerine sebep olmuştur. Uluslararası alanda örgütlenme, devletin ekonomik alandan tekrar dışlanması, bireyciliğin yeniden önem kazanması vs. gibi birçok açıdan işçi hareketlerini içine alan neoliberal politikalar karşısında görece en istikrarlı ve verimli mücadeleyi veren örgütler THS kavramı çerçevesindeki sendikalardır.

Sendikaların toplumsal sorunların hepsine yönelik tavır alması, uluslararası düzeyde iş birlikleri oluşturması, tabandan örgütlenme ile sendikanın korporatizme kaymasının önlenmesi başta olmak üzere yeni nesil hak arayışı ile sendikalar Latin Amerika ülkelerinde önemli sonuçlar elde etmişlerdir. Kitlelerin mobilite kazandığı bu dönemde Türkiye’de de sınıfsal temelli çabalar ve alternatif örgütlenmenin işçiler lehine olumlu sonuçları olduğu anlaşılmıştır. Fakat Türkiye sendikal hareketleri bu kazanımlara rağmen uzun soluklu bir örgütlenmeyi başaramamış ve neoliberal politikalarca etkisiz kılınmışlardır. Brezilya, Uruguay, vs. gibi Latin Amerika ülkeleri Türkiye ile siyasi, sosyal, ekonomik anlamda şaşırtıcı düzeyde benzer durumlar sergilemektedirler. Aynı zamanlarda bu ülkelerin ekonomik olarak ilerlemesi, siyasi stabiliteyi edinmeye yönelik adımları, askeri diktatörlüklere tabi olması bu ülkelerin benzerliklerinin önemli göstergelerindendir. Ne yazık ki Türkiye’de sendikal hareketler Latin Amerika’ya kıyasla herhangi bir alternatif, yaratıcı örgütlenme sergileyememiş ve tamamen neoliberal politikaların etkisi altında olan bir ülke olarak kalmıştır.

Sonuç olarak, Brezilya’da gözlemlediğimiz sendikacılık Türkiye’ye göre daha sol bir eksende kendini var etmiş, bu esnada Türkiye gibi darbeler, çatışmalar ve iç karışıklıklarla karşılaşmıştır. Türkiye’den farklı olarak din ile sendikal hareketlerin işbirliği yaptığı bir ülke olan Brezilya’da doğal olarak bir Katolisizm-Sosyalizm ittifakından bahsedilebilir. Dinlerin genel olarak karşısında bulunduğu sosyalist düşünce, Avrupa, Ortadoğu, Kuzey Amerika gibi yerlerde bu nedenle Latin Amerika’ya kıyasla halk tarafından bu derece özümsenmemiştir.

KAYNAKAKÇA

İsmet (2004), “Küreselleşme ve Emek Stratejisi: Toplumsal Hareket Sendikacılığı‟na Doğru”, Eğitim Bilim Toplum, Cilt:2, Sayı: 5, ss. 4-18.

ANTUNES Ricardo (2001), “Global Economic Restructuring and the World of Labor in Brazil: The Challenges to Trade Unions and Social Movements”, Geoforum: 32, pp. 449-458.

AYDOĞANOĞLU Erkan. 2010. İşçi Sınıfı Tarihi. Tarem Yayınları. İstanbul.

BEZUIDENHOUT Andries (2000), Towards Global Social Movement Unionism?: Trade Union Responses to Globalization in South Africa, Discussion Papers Series No: 115, International Institute for Labour Studies.

BOITO, Armando (1997). “Politique néoliberale et Syndicalisme au Brésil”, Lusotopie.

BOITO Armando-GALVAO Andreia-MARCELINO Paula (2015). “La Nouvelle phase du Syndicalisme brésilien (2003-2013), Les Relations Sud-Sud:culture et diplomatie. Çakır, Murat. 2006.

TOPLUMSAL HAREKET SENDİKACILIĞI. 122-133. Çelik, Ercüment. 2016. “TOPLUMSAL HAREKET SENDİKACILIĞI” KAVRAMININ DOĞUŞU VE KÜRESEL DOLAŞIMI ÜZERİNE BİR İNCELEME, Emek Araştırma Dergisi, Cilt 7, Sayı 10, Aralık 2016/ 2. S. 1-21.

ÇİDAMLI Çiğdem. 2004. “Sendikal Krize Güneyden Yanıt: THS”. DAILYCOS. 2011. “Anti – Capitalist Meetup – Restoring Democracy: The Brazilian Strikes of 1978 – 1980”. Gonca, Gezer. 2016.

TOPLUMSAL HAREKET SENDİKACILIĞI VE TÜRKİYE. 185-198. Gürler, Deniz. 2011.

TOPLUMSAL HAREKET SENDİKACILIĞI. 84-110.

GÜZEL Mehmet Şehmus (2011), “İkinci Dünya Savaşı Boyunca Sermaye ve Emek”, Osmanlı’dan Cumhuriyet Türkiyesi’ne İşçiler 1839-1950, Der: Donald Quataert-Erik Jan Zürcher, İletişim Yayınları, 3. Baskı, ss. 197-224.

HACISALİHOĞLU Elif-Göksu Uğurlu-Gamze Yücesan Özdemir (2010), “21. Yüzyılda Sosyal Hak Mücadelesi: Tekel DireniĢi”, Sosyal Haklar Ulusal Sempozyumu II Bildiriler Kitabı, Petrol-ĠĢ Yayını: 113, ss. 171-186.

HARNECKER Marta. 2008. 21. Yüzyılın Meydan Okumaları Karşısında Köylü ve İşçi Mücadeleleri içinde. Özgür Üniversite Yayınları. Ankara.

IŞIKLI Alpaslan. 2005. Sendikacılık ve Siyaset. İmge Yayınevi. 6. Baskı. Ankara. KESKİN Cem. 2005. “89 Bahar Eylemleri”. Sınıf Mücadelesinde Marksist Tutum.

http://www.marksist.com/cem_keskin/89_bahar_eylemleri.htm. (03,12.2019). KOÇ Yıldırım. 2010. Türkiye İşçi Sınıfı Tarihi Osmanlı’ dan 2010’ a. Epos Yayınları. Ankara.

MAHİROĞULLARI Adnan. 2001. “Türkiye’ de Sendikalaşma Evreleri ve Sendikalaşmayı Etkileyen Unsurlar”. Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi. Cilt: 2. Sayı: 1.

MAHİROĞULLARI Adnan. 2017. “ Askeri Darbeler Döneminden Sivil Demokrasi Dönemine Brezilya’da Sendikacılık”. Sosyal Siyaset Konferansları / Journal of Social Policy Conferences Sayı / Issue: 70 – 2016/1, 81-103 MAKAL, Ahmet, Osmanlı İmparatorluğu’nda Calışma İlişkileri: 1 8 3 '1920, İmge Kitabevi, 1997, Ankara.

MAKAL, Ahmet, Turkiye’de Tek Partili Donemde Calışma İlişkileri: 1 9 20-1946, İmge Kitabevi, 1999, Ankara.

MAKAL, Ahmet, Turkiye’de Cok Partili Donemde Calışma İlişkileri: 1 9 46-1963, İmge Kitabevi, 2 002, Ankara. MOODY Kim. 1997. Workers in a Lean World. Verso. Londra.

E. MORENO- D.TRAVERSO- C.CARRASCO (2008). Syndicats et Politiques publiques en Argentine, Bolivie, Brésil, Chili et Venezuela, Bilan d’une Décennie (1996-2004), Agences d’Objectifs

IRES. NAIDOO Ravi (2001), “Social Movement Unionism in South Africa: Strategy for Working Class Solidarity?”, Dollars and Sense, pp. 1-6,

ONBİRİNCİ TEZ Kitap Dizisi. 1987. “Güney Afrika Sendikal Hareketinde Yeni Bir Aşama: COSATU (Belgeler)”. Sayı: 5. İstanbul.

ÖZUĞURLU Metin (2013), “Sendikacılık Hareketinde Yeni Eğilimler”, Sendikacılık Akademisi Ders Notları: 2, ss. 33-48.

PILLAY Devan (2008), “COSATU, SACP at ANC Post-Polokwane: La Gauche Marche T‟elle Droit?”, Travail, Vol: 41: 2, pp. 4-37, http://www.lcs-tcs.com/PDFs/41_2/Pillay.pdf, (EriĢim Tarihi: 31.10.2014).

PILLAY Devan (2013a), “Between Social Movement and Political Unionism: COSATU and Democratic Politics in South Africa”, Rethinking Development and Inequality 2, pp. 10-27,

SELAMOĞLU Ahmet (2004), “Örgütlenme Sorunu ve Sendikal Yapıdaki Değişim Arayışı”, Çalışma ve Toplum, 2004/2, ss. 39-54.

SILVER Beverly (2009), Emeğin Gücü: 1870’ten Günümüze ĠĢçi Hareketleri ve KüreselleĢme, Çev: Aslı Önal, Yordam Yayıncılık, 1. Baskı. TOPAL Aylin (2008), Latin Amerika’yı Anlamak, Yordam Yayınları.

TOPAL Aylin (2009), “Ulusal Kalkınmacılıktan Küresel Neoliberalizme Anti-emperyalizm: Latin Amerika Deneyimi”, Ġ. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No: 41, ss. 113-138. TÖREN Tolga (2009), “Güney Afrika-Türkiye, Ulusal Sorun-Sınıf Sorunu: Yakın Dönem Tarih İçin Bir Karşılaştırma Denemesi”, Almanak 2008 Analizleri, Ed: Serap Korkusuz, Sosyal AraĢtırmalar Vakfı Yayınları, 1. Baskı, ss.588-605.

YAVUZ Erdal (2001), “Sanayideki İşgücünün Durumu, 1923-40”, Osmanlı’dan Cumhuriyet Türkiyesi’ne İşçiler 1839-1950, Der: Donald Quataert-Erik Jan Zürcher, İletişim Yayınları, 3. Baskı, ss. 155-195.

YILDIRIM Yavuz (2012), “Türkiyeli Toplumsal Hareketlerin Dönüşümüne Genel Bir Bakış”, Eğitim Bilim Toplum Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 38, ss. 8-32.

YURTSEVER Haluk. 2010. “Türkiye İşçi Sınıfının Üç Eyleminin Karşılaştırmalı Değerlendirmesi”. Yaşayan Marksizm Dergisi. Yıl: 1. Sayı: 2.

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN

Facebook Yorum

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.