2000 yılında bir yıla yakın Güney Afrika’da çalıştım. Patronlarımdan biri Alman diğeri ise Hollanda kökenli Güney Afrikalıydı. Alman olan Britta, bir şey isteyeceği zaman doğrudan söylerdi. Örneğin, eğer o gün işe 10 dakika geç kaldıysam “Başak, işe saat 9.00’da başlıyoruz. Bir daha geç kalma!” der ve yürür giderdi. Oysa eşi Christiaan bir hata yaptığımda işin doğrusu hakkında bilgiler verir ve benim hatamı anlamamı sağlamaya çalışırdı. Bazen de çok kızdığında yüzüne sert bir ifade yayılır, tek kelime etmezdi. Ben de başımı önüme eğer, utancımı belli ederdim. Bu onunla aramızdaki sessiz iletişimdi.
Evlerine gittiğimde Britta, “Aç mısın?” diye sorduğunda “Hayır, teşekkür ederim” diye cevap verdiysem “Peki sen bilirsin” der ve konuşmaya devam ederdi. Aslında biraz acıkmış olsam da annemin küçükken “Ancak ısrar edilirse ye kızım” lafını kulağıma küpe ettiğimden “Açım” demeye çekinirdim. Birkaç dakika sonra Christiaan aperatif dolu tabakla salona geldiğinde bu hareketin onun dolaylı bir iletişim tarzı olduğunu bilirdim. Bana o tabakla aslında şu mesajı verirdi: “Hadi çekinme lütfen, ye bir şeyler”
Bu iletişim tarzlarından hangisi size daha yakın bilemem ama birçok farklı kültürün olduğu bir şirkette çalışıyorsanız gün içinde kültürler arası iletişimden anlamanın ne denli önemli ve gerekli olduğunu bilirsiniz. Bir toplumun iletişim kurma biçimi, size o toplumun insanlarının düşünme ve iş yapma biçimleri hakkında dikkate değer bir fikir verir. Aslında, iletişim tarzı kelimelerin de çoğunlukla ötesine geçer. İletişim üzerine çalışmalar yapmaya başlayınca Britta’nın düşük bağlamlı kültürden geldiği için mesajı doğrudan aktardığını, Christiaan’ın ise Güney Afrika’da doğup büyüdüğü için yüksek bağlamlı kültürün dolaylı iletişim tarzını kullandığını fark ettim.
Kolektif ve Bireyci Kültürlerde Kendini Tanımlama ve İletişim
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerika Birleşik Devletleri’nde kurulan Foreign Services Institute bünyesinde eğitimci olarak görev alan antropolog Edward T. Hall’un öncül çalışmaları kültürler arası iletişimin bir bilim dalı olarak gelişmesine olanak sağladı. Foreign Services Institute’de yürüttüğü çalışmaları sırasında geliştirdiği bağlam (context), zaman algısı (chronemics) ve mekan algısı (proxemics) gibi kavramları The Silent Language adlı kitabında kapsamlı olarak ortaya koydu. Edward Hall, kültürler arası iletişim konusunda yaptığı kapsamlı çalışmaların ardından iletişimde yüksek ve düşük bağlamlı kültürlerin (high-low context) iletişim tarzlarını inceledi.
Kültürel normlar ve değerler hem sözlü hem de sözsüz iletişim kurma şeklimizi etkiler. Araştırmacılar ve eğitimciler, çeşitli kültürel geçmişlere sahip insanların nasıl konuştuğunu, yazdığını, olayları yorumlayıp, kendini ifade ettiğini incelediler. Standford University’ den profesör Hazel Markus ve University of Michigan’dan psikoloji profesörü Shinobu Kitayama, bir bireyin kültürel geçmişinin kendisini nasıl gördüğüyle olan ilişkisini mercek altına aldılar. Bireyci kültürlerden insanların kendilerine ilişkin bağımsız bir görüşe sahip olma olasılıklarının daha yüksek olduğunu, kolektif kültürlerin ise; kendilerini diğer insanlarla bağlantılı olarak gördüklerini ve kendilerini başkalarıyla ilişkiler açısından tanımladıklarını tespit ettiler. Kolektif kültürlerde kişiler arası ilişkinin korunması önemli olduğundan bu durum, iletişimde de yüksek bağlam yaratılmasına neden oluyordu. Yüksek bağlamlı kültürler, yalnızca kelimelerin kendisine değil, mesajın altında yatan bağlama, anlama ve tona odaklanan iletişim tarzını kullanırken düşük bağlamlı kültürler ise karışıklık riski olmaması için iletişimin açıkça ifade edilmesini bekliyor ve bir mesaj yeterince açık değilse, iletişim sürecini yavaşlatacağına inanıyorlardı.
Her ne kadar iletişim tarzlarını sadece kültürel yapılarla değerlendirmek yeterli olmasa ve her zaman salt doğrular içermese de tarihleri uzun bir geçmişe dayanan, daha geleneksel olarak nitelendirebileceğimiz kolektif toplumlarda, dolaylı iletişim tarzı benimsendiği söylenebilir. Japonya, Çin, Türkiye, Fransa, İngiltere, Güney Amerika ile birçok Arap ve Afrika ülkesi kolektif toplumlar arasında yer alır. Bireyci kültürler olan Almanya, ABD, Kuzey Avrupa ülkeleri ise düşük bağlam kültürleri olup, doğrudan iletişimi tercih ederler.
Yüksek ve düşük bağlamlı kültürlerde mesajın ne şekilde ve hangi kanalları kullanarak verdikleri bir hayli farklılaşıyor. Örneğin; iletişimde düşük bağlamı tercih eden kültürden bir kişiye çok fazla bilgi verirseniz, alıcı mesajın hangi kısmının önemli olduğunu anlamayabilir ve hatta sabırsızlanabilirken, yüksek bağlamlı kültürden bir kişiye çok az bilgi verirseniz sizi tam olarak anlayamayabilir çünkü konuyla ilgili yeterli geçmişe sahip değildir. Basit bir anlatımla birisi tümden gelimci ve sonuç odaklı diğeri ise daha tümevarımcı ve süreç odaklı bir şekilde mesajı vermeyi ve almayı tercih edecektir.
Yüksek bağlamlı kültürlerde iletişimde karşı tarafa mesajı vermek için birçok arka plan (sözsüz iletişim) devreye girer ve dolaylı bir iletişim tarzı söz konusudur. Düşük bağlam kullanan kültürlerde ise mesaj net ve kısa bir şekilde verilir.
Örneğin bir Amerikalı size çay ikram ettiğinde ona istemediğinizi belirtmek için elinizle “hayır” anlamına gelen bir jest kullanarak teşekkür ederseniz muhtemelen anlamayacak ve size tekrar soracaktır: “Yani istiyor musun, istemiyor musun?”
Dolaylı İletişim ve Yüksek Bağlamlı Kültürler
Yüksek bağlamlı kültürlerde nüfusun çoğunluğu tipik olarak paylaşılan bir etnik kökene, dine ve tarihe sahip olduklarından birbirlerinin örtülü mesajlarını da anlamakta güçlük çekmezler. Dolaylı iletişimde mesaj sözsüz sinyallerle verilir. Bireyler ses tonu, yüz ifadesi, duruş ve jestleriyle konuşur ve karşı tarafın bu sessiz mesajları algılamasını beklerler. Aslında bu tarz sessiz iletişimlere bizim toplumumuzda sıkça rastlanır. Örneğin, yöneticimiz toplantı esnasında bize dönüp kaşlarını kaldırıyorsa bunun “şimdi sırası değil” anlamına geldiğini çoğunlukla anlarız. Zira bu hareket, birçoğumuzun çocukluğumuzda deneyimlediği babamızın sofrada bize kızdığında tek kelime etmeden kaşlarını kaldırmasına benzer bir “deja vu”dür.
Dolaylı iletişimi tercih eden kültürlerde sadece ne söylediğiniz değil, onu söyleme biçiminiz olan üslubunuz ve konuşma sanatını icra etmeniz değerlidir. Mesajın metafor ve hikayelerle ya da atasözleriyle verilmesi de oldukça yaygın olarak kullanılır. Eski genel müdürümüz bize bir mesaj vermek istediğinde çoğunlukla Nasreddin Hoca fıkralarını anlatırdı. Bazen de genel ekip toplantısı öncesi direktörleri bir araya getirerek toplantıda işe geç kalınmasıyla ilgili bize kızacağını ve hazırlıklı olmamızı söylerdi. Bu hareket bir nevi “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” dediğimiz mesajı dolaylı bir şekilde vermenin klasik bir yöntemiydi.
Bu kültürlerde, insanlar grup uyumuna kişisel istekler veya gündemlerden daha fazla öncelik verirler. İlişkiyi koruma niyeti ve çatışmadan kaçınma eğilimi göreceli olarak yüksek olduğundan insanlar hoşlanmadıkları ya da istemedikleri şeyleri kelimelerden ziyade davranışlarla belli etmeyi tercih edebilirler. Mesela satış teklifi verdiğiniz bir müşteriniz size net bir “hayır” cevabı vermek yerine telefonlarınıza çıkmayarak bu mesajı dolaylı bir şekilde verdiğini düşünüyor olabilir.
İtibarı Korumak (Saving Face)
Dolaylı iletişim kuranlar, doğrudan yüzleşmeyi veya eleştiriyi sevmediklerinden problemlerin çözümünde hiyerarşinin üst basamaklarında yer alan kişilerin devreye girmesi beklenir. Bu tarz kültürlerin hakim olduğu kurumlarda takımlar arası çatışmalar, yöneticiler tarafından ele alınmalı ve çözülmelidir. Uzun yıllardan bu yana verdiğim geribildirim eğitimlerinde yöneticilerin özellikle olumsuz geribildirim verirken bir hayli zorlandıklarını duydum. Çünkü geribildirimi ne şekilde verirlerse versinler bunun bazı çalışanlarının motivasyonunu düşürdüğünü gözlemliyorlardı. Aslında astları iletişime sekte vuran altı kritik hatadan birini yapıyorlardı: Kişiselleştirme. Kişiselleştirme, kişinin olay ya da davranışa yönelik yapılan eleştiri ve olumsuz geribildirimleri kişiliğine saldırı olarak algılaması anlamına gelir. Kurumlar için geribildirim kültürü oluşturmanın bu denli zor olmasının sebebi dolaylı iletişim tercihi olabilir. Dolaylı iletişim tarzında; kibar olmak ve başka birinin özgüvenini zedelemekten kaçınmak, dürüst bir cevap vermekten çoğunlukla daha önemlidir. Kurum içinde rahatsız olunan konuların açık ve şeffaf bir şekilde dile getirilmesi yerine kişiler üçüncü bir tarafa şikayette bulunarak, onaylamadıkları davranışlarla ilgili rahatsızlıklarını dile getirirler. Bazı eğitim ortamlarının ağlama duvarına dönüştüğünü hissettiğimde iç iletişim danışmanı olarak o kurumda açık ve şeffaf bir iletişim kültürünün henüz olmadığını ve insanların dolaylı iletişim tarzını kullandıklarını sezebiliyorum.
Doğrudan İletişim ve Düşük Bağlamlı Kültürler
Bir Amerikalıyla konuşurken lafı uzatıyorsanız size bir anda “Come on, get to the point!” diyecektir, yani “Hadi, artık sadede gel!’’ Onlar için bu davranış, istek ve düşüncelerini net bir şekilde aktarmak, ne düşündüğünüz ve hissettiğinizi doğrudan söylemek demektir ki düşük bağlamlı kültürlerde bu takdire değer bir davranıştır.
Bu kültürlerde, bireyselliğe ve ifade özgürlüğüne büyük önem verilir. Doğrudan iletişimcilerin mesajlarının genellikle altında yatan bir anlamı yoktur. Düşüncelerini ya da duygularını gizlemek yerine sizinle paylaşmayı tercih ederler. Bu iletişim tarzı daha “görev odaklı” kabul edilir çünkü eleştiri daha özgürce ifade edilir ve daha az kişisel olarak alınır. Bu tarz kültürlerde kişiler çatışmalardan korkmazlar ve başkalarına açıkça karşı çıkmaya alışkındırlar. Onlar için dürüstlük en iyi politikadır. Netflix’te yayında olan ve bir hukuk firmasının çalışanlarının iş yaşamlarını konu edinen Suits dizisini seyrederken birçok kez kendimi “Hadi canım sen de“ derken buluyorum. Dizide şirketin üst düzey yöneticisini sert bir dille eleştiren yönetici asistanı Dora, Amerikan kültüründe eleştiride hiyerarşinin hiç de önemli olmadığını gösteriyor adeta. Bazen içimden “Ne cesaret ama!” dediğim iletişim tarzlarının zaman zaman beni rahatsız edici ölçüde olduğunu ve bizim kültürümüze hiç de uygun olmadığını düşündüğümü de itiraf etmeliyim.
Doğrudan iletişim kurmayı tercih eden kültürlerde sessizlik veya tereddüt itici bir durumdur ve genellikle bir dikkatsizlik işareti olarak görülürken, dolaylı iletişim kuran kültürlerde bu çoğunlukla saygı ifadesi olarak algılanır.
Önemli olan iletişimin verimliliğidir. Doğrudan iletişim kuranlar, sizden net bir evet ya da hayır cevabı almayı tercih ederler ve gönderdiğiniz sözsüz sinyalleri muhtemelen gözden kaçırırlar.
Doğrudan iletişim kurmayı tercih eden bir kişi belki kelimesinden pek hoşlanmaz. Onlar için belki cevabı yerine net bir hayır cevabı vermek daha saygıdeğer bir davranıştır ve dürüstlük ve içtenlik göstergesidir. Aslında, bir şeyler doğrudan ifade edilmediğinde, doğrudan stilden insanların kafası karışabilir ve hayal kırıklığına uğrayabilirler. Bazen de dolaylı bir şekilde ifade edildiğinde genellikle mesajı nasıl yorumlayacaklarını bilemezler.
Farklı Tarzlarla İletişim İçin Birkaç Kritik İpucu
- Yüksek bağlamlı bir konuşmacı ile etkileşim kurarken etkin dinleme ve gözlem becerilerine sahip olmak önemlidir çünkü onlar için sözsüz davranışlar, beden dilinin verdiği sinyaller konuşmada kullanılan kelimeler kadar önemlidir.
- Yüksek bağlamlı konuşmacıyı fikirlerini genişletmeye ve görüşler için açıklamalar sunmaya teşvik etmek önemlidir. Örneğin; verdiği mesajın anlamını sezemediğinizde ‘’Böyle düşünmenize ne sebep oldu veya bu konuda biraz daha detay verebilir misiniz?’’ şeklinde sorularla mesajlarının ana fikirlerini daha net ifade etmelerine yardımcı olabilirsiniz.
- Dolaylı iletişim kuranlar sizlerle olan bağlarını korumaya değer verdiklerinden hem sizin duygularınıza daha kolay odaklanabilirler, hem de kendisiyle empati kurulmasını beklerler. Güven, ticari ilişkilerinin de temelini oluşturur ve yüz yüze veya telefonla iletişimi tercih ederler.
- Eğer dolaylı iletişim kuran bir müşteriniz varsa sadece e-posta göndererek haberleşmek yerine ara sıra bir kahve sohbetine gitmenizde fayda olacaktır. Yüz yüze iletişim bu tarz kültürlerde sessiz sinyalleri okuyabilme, jest ve mimiklerle anlaşmak için de bir fırsat yaratacağından muhtemelen daha çok tercih edilecektir.
- Doğrudan iletişim kuran bir kişi çoğunlukla yazılı iletişimi tercih edecektir. Bu nedenle mesajlarınızı açık ve net ve ne istediğinizi belirtir şekilde verin. Lafı uzatmayın doğrudan sadede gelin. Özellikle de iş mülakatı yapıyorsanız istediğiniz maaş ve hakları net bir şekilde verin. Bu, onlar için bir özgüven göstergesidir.
Önemli Olan Esneklik ve Uyum Göstermek
İletişimcinin farklı bir kültürden birileriyle üretken bir şekilde etkileşime girmesi için, kendi kültürünün yüksek mi yoksa düşük bağlam mı olduğunu ve etkileşimdeki kültürün hangi bağlam olduğunu bilmesi gerekir. Ancak bir kişinin kültürel geçmişi bireyci olduğu için, öyle olduklarını da varsaymamalısınız. Kolektif bir kültür içinde bile daha bireyci insanlarla karşılaşabilirsiniz. Asıl kritik olan uyum gösterme ve esneklik becerisidir.
Eski Başkan Jimmy Carter, Camp David'deki barış görüşmeleri sırasında İsrail ve Mısır'dan meslektaşlarıyla yüksek bağlamlı iletişimin önemini anladı. Başbakan Begin, tatmin edici olmayan müzakerelerden ayrılmak üzereyken, Carter ona üç devlet başkanının fotoğraflarında Begin'in torunlarının adlarının yazılı olduğu fotoğrafları sundu. Başbakan resimlere bakarken torunlarının isimlerini yüksek sesle tekrarladı ve barış görüşmelerinin torunlarının geleceği için önemini yansıttı. Carter, gelecek nesillere yüksek bağlamlı bir iletişimin başbakanı müzakerelere geri dönmeye teşvik edeceğini fark etti.
Bir kültürün ya da bir kişinin doğrudan mı yoksa dolaylı iletişim mi kurduğunu, sözlü ve sözlü olmayan bilginin önemini, mesajda ne kadar bağlam olduğunu dildeki incelikle anlayabilirsiniz.
Doğrudan iletişimciler, dolaylı iletişimi tercih eden insanların kaçamak cevap verdiklerini, dürüst davranmadıklarını, olaylar karşısında net tavır alamayacaklarını ve sorunlarla doğrudan ilgilenmeyerek takım içindeki gerilimi artırdıklarını düşünebilirler.
Dolaylı iletişimciler ise; doğrudan iletişimcilerin duyarsız, kaba, aşağılayıcı ve belki de sert olduklarını, sorunlarla doğrudan ilgilenerek gerginliği artırdığını düşünebilir.
Daha esnek olmak ve her iki tarzın avantajlarını keşfetmek için zıt iletişim tarzını uygulayın.
Kültürler arası iletişimi geliştirmek için bir kişinin etkileşimde bulunmasının "doğru ya da yanlış yolu" olmadığını kabul etmelisiniz. Önyargılarınızın farkında olun ve etkin iletişimin bir algılama meselesi olduğunu aklınızdan hiç ama hiç çıkarmayın.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.